Merhaba,
Okulum bitti, boşluğa düştüğümü fark ettim. Bu yıl Kpss'de başarılı olamayacağımın da bilincindeyim. Bu yüzden birkaç ay bir yerlerde çalışmak istedim yaz için.
Yaklaşık bir aydır gördüğüm iş ilanlarına bakıyorum. Gir-çık yapacak işçi istemiyor hiçbir işveren doğal olarak. Tecrüben var mı sorusuna hayır dediğiniz anda suratları düşüyor hepsinin. Tecrübe kazanmak için de tecrübesizken çalışmak gerekmiyor mu???
Evde olmak beni çok bunaltmıştı. Sabaha kadar otur, öğlene kadar uyu rutinleri canımı çok sıkıyordu. Ama bahsettiğim işverenler bir öğretmen adayını tezgahtarlığa, garsonluğa layık göremiyorlardı. Belki lise mezunu olsam hadi gel çalış diyebilirlerdi. O zaman daha becerikli olacağıma inanırlardı, eminim...
İyice "Amaan çalışmıyorum!" moduna girmişken tesadüfen sorgusuz sualsiz bir işe girdim. Garsonluk, ha pardon komilik... 3 gündür çalışıyorum bahsettiğim işte. Sabah 7'de işbaşı yapıp akşam 7'de çıkıyorum. Çalıştığım 12 saatin sadece 15 dakikasında yemek yemek için oturuyorum. Bir de ayaklarımın ağrısından ağlayacak dereceye geldiğim anlarda tuvalete kaçıp 2'şer 3'er dakika oturuyorum klozetin kapağını indirip. Tam 12 saat boyunca en fazla yarım saat oturuyorum kısacası...
Böyle de resmi giyiniyoruz işte. Siyah kumaş pantolon, beyaz gömlek... Klimasız güneşin bağrında daracık gömlekle ne halde olduğumu tahmin edersiniz...
Dün akşam 12 saatimi doldurduğumda çıkacakken patrona çıkıyorum diye söyleyeyim dedim. "Ben çıkabilir miyim?" dememle direkt saatine baktı. Dakikamı kontrol etti. 15 dakika geç söyledim üstelik hemen kaçmaya hevesli diye geçirmesin içinden diye. O an o saatine bakınca gözlerim doldu. İnsan olduğunu unutuyor insan böyle durumlarda. Son damlana kadar tüketiyorlar. Çünkü o patron, sen işçisi... Müşterilerin gerzekliğinin önüne geçiyor patronların embesilliği.
Ömür boyu bu tarz yerlerde çalışmak zorunda olanları düşünüyorum... Yazık ya. "İnsan" bu kadar değersiz olamaz. İnsan ağrıdan tuvalete kaçıp kaçıp oturacak kadar değersiz olamaz. Tamam çok ezik bi yazı oldu ama 3 gündür çok ezik bir haldeyim, anlayın :) Abimle dün kazandığımız günlüğü hesaplıyoruz. Onunki 100 lirayken benimki 20 lira. Şaka gibi değil mi?
Dershanede öğretmenlik de yapabilirdim ama Türkçeye pek ilgi yok bu tarz yerlerde. Zaten onların da bahsettiğim işverenlerden farkı yok. Stajyer sıfatıyla beş kuruş almadan bir seneni onlara vereceksin ki daha sonra 3-5 kuruş alabilesin.
İşverenlerin profesyonellik gereği böyle davrandığını düşünüyorum bazen de. Ama o zaman insan değil robot çalıştırsınlar.
Bu arada babası zengin diye patron olan patronumuz benden en fazla 5 yaş büyük olmasına rağmen bana "kızım" diye hitap ediyor. Ama bugün bunun için nasıl olduysa(!) özür diledi. Önce canım dedi, sonra canancım dedi, en son çıkarken de görüşürüz hayatım dedi. Dümbük!
Bu arada saat daha 10 ve benim deli gibi uykum var. Ayaklarımı eski bir tarakla yavaş yavaş kaşıyorum eve geldiğimden beri :D Nasıl acı içinde olduğumu görün :D Ayaklarım kan dolaşımı manyağı oldu. 3 günlük emeğim bari ziyan olmasın diye 4 gün daha çalışıp haftalığımı alıp defolup gidicem. Yani şafak 4! Bekle beni sabah uykusu, bekleyin beni üzerine bastığımda canımı acıtmayan ayaklar. Ühühüüü :(
En azından eğer birgün işveren olursam müşteriye verdiğim değerin elimin altındakilerin suyunu çıkararak gösterilmeyeceğini bilirim. Eee, ne demiştim, tecrübe...