İzleyiciler

29 Haziran 2012 Cuma

Can Acısıyla Yazılmış Bir Yazı :P

Merhaba,

Okulum bitti, boşluğa düştüğümü fark ettim. Bu yıl Kpss'de başarılı olamayacağımın da bilincindeyim. Bu yüzden birkaç ay bir yerlerde çalışmak istedim yaz için. 

Yaklaşık bir aydır gördüğüm iş ilanlarına bakıyorum. Gir-çık yapacak işçi istemiyor hiçbir işveren doğal olarak. Tecrüben var mı sorusuna hayır dediğiniz anda suratları düşüyor hepsinin. Tecrübe kazanmak için de tecrübesizken çalışmak gerekmiyor mu??? 



Evde olmak beni çok bunaltmıştı. Sabaha kadar otur, öğlene kadar uyu rutinleri canımı çok sıkıyordu. Ama bahsettiğim işverenler bir öğretmen adayını tezgahtarlığa, garsonluğa layık göremiyorlardı.  Belki lise mezunu olsam hadi gel çalış diyebilirlerdi. O zaman daha becerikli olacağıma inanırlardı, eminim...

İyice "Amaan çalışmıyorum!" moduna girmişken tesadüfen sorgusuz sualsiz bir işe girdim. Garsonluk, ha pardon komilik... 3 gündür çalışıyorum bahsettiğim işte. Sabah 7'de işbaşı yapıp akşam 7'de çıkıyorum. Çalıştığım 12 saatin sadece 15 dakikasında yemek yemek için oturuyorum. Bir de ayaklarımın ağrısından ağlayacak dereceye geldiğim anlarda tuvalete kaçıp 2'şer 3'er dakika oturuyorum klozetin kapağını indirip. Tam 12 saat boyunca en fazla yarım saat oturuyorum kısacası...
Böyle de resmi giyiniyoruz işte. Siyah kumaş pantolon, beyaz gömlek... Klimasız güneşin bağrında daracık gömlekle ne halde olduğumu tahmin edersiniz...



Dün akşam 12 saatimi doldurduğumda çıkacakken patrona çıkıyorum diye söyleyeyim dedim. "Ben çıkabilir miyim?" dememle direkt saatine baktı. Dakikamı kontrol etti. 15 dakika geç söyledim üstelik hemen kaçmaya hevesli diye geçirmesin içinden diye. O an o saatine bakınca gözlerim doldu. İnsan olduğunu unutuyor insan böyle durumlarda. Son damlana kadar tüketiyorlar. Çünkü o patron, sen işçisi... Müşterilerin gerzekliğinin önüne geçiyor patronların embesilliği.

Ömür boyu bu tarz yerlerde çalışmak zorunda olanları düşünüyorum... Yazık ya. "İnsan" bu kadar değersiz olamaz. İnsan ağrıdan tuvalete kaçıp kaçıp oturacak kadar değersiz olamaz. Tamam çok ezik bi yazı oldu ama 3 gündür çok ezik bir haldeyim, anlayın :) Abimle dün kazandığımız günlüğü hesaplıyoruz. Onunki 100 lirayken benimki 20 lira. Şaka gibi değil mi?

Dershanede öğretmenlik de yapabilirdim ama Türkçeye pek ilgi yok bu tarz yerlerde. Zaten onların da bahsettiğim işverenlerden farkı yok. Stajyer sıfatıyla beş kuruş almadan bir seneni onlara vereceksin ki daha sonra 3-5 kuruş alabilesin. 

İşverenlerin profesyonellik gereği böyle davrandığını düşünüyorum bazen de. Ama o zaman insan değil robot çalıştırsınlar. 



Bu arada babası zengin diye patron olan patronumuz benden en fazla 5 yaş büyük olmasına rağmen bana "kızım" diye hitap ediyor. Ama bugün bunun için nasıl olduysa(!) özür diledi. Önce canım dedi, sonra canancım dedi, en son çıkarken de görüşürüz hayatım dedi. Dümbük! 



Bu arada saat daha 10 ve benim deli gibi uykum var. Ayaklarımı eski bir tarakla yavaş yavaş kaşıyorum eve geldiğimden beri :D Nasıl acı içinde olduğumu görün :D Ayaklarım kan dolaşımı manyağı oldu. 3 günlük emeğim bari ziyan olmasın diye 4 gün daha çalışıp haftalığımı alıp defolup gidicem. Yani şafak 4! Bekle beni sabah uykusu, bekleyin beni üzerine bastığımda canımı acıtmayan ayaklar. Ühühüüü :( 


En azından eğer birgün işveren olursam müşteriye verdiğim değerin elimin altındakilerin suyunu çıkararak gösterilmeyeceğini bilirim. Eee, ne demiştim, tecrübe...

22 Haziran 2012 Cuma

Alix Avien ShinePlus No:? + Chissa 337

Bir şeyin b.kunu çıkarma konusunda üstüme tanımıyorum :D Chissa 337'le yapışık ikiz gibi geziyoruz haftalardır. Bütün ojelerimin üzerine sürüyorum. Aynı şey Alix Avien'in numarasını bilmediğim bu ojesi için de geçerli. Başka ojem yokmuş gibi elim haftada bir buna gidiyor. Yazının ilk cümlesini bir kez daha tekrarlamak istemiyorum :P


En fazla 2 kullanımlık kaldı Alix Avien'imin dibinde :( Elimde buna benzer birkaç tane daha oje var ama yeşil tonu daha ağır basan ojeler onlar. Sanırım onlardan birinin içine birkaç damla mavi damlatıp yeni Şaynpılasımı kendim üreticem. Dedim ya shit'ini çıkarma konusunda üstüme yok.


Chissa 337 ile yaptığım diğer kombinasyonlar şurada ve şurada. En güzel hangisi olmuş???


Bu arada ara sıra ojelerimizi şöööyle bir çalkalamamızda fayda var diye düşünüyorum. Bu sebepten ötürü bütün hazinemi döktüm ortaya. Son sayıma göre 170-180 arası ojem var :P Arada birkaç tane de kaçak olabilir. 


Fazla klişe olacak ama, "hepsi de benim bebeklerim" 




20 Haziran 2012 Çarşamba

Flormar Supermatte M108

Flormar M108'in içine 5-6 damla opak beyaz oje damlattım. Açıkçası M108'in ilk halini hiç sevmiyordum. Böyle benim için daha sürülesi bir renk çıktı ortaya. Pudra rengi :)


Tırnaklarım seviye atladı, artık sarı değil turuncu oldular. O yüzden rakı beyazı oje sürmek benim için mazide kaldı. Bazen canım açık tonlar şeffaf ojeler sürmek istiyor ama sırf o turunculuğu kapatamadığım için vazgeçiyorum. Flormar M108'in rengini biraz açarak bu zamanlar için biçilmiş kaftan haline getirdim diye düşünüyorum :p 


Kahve tonlu ojeleri hiçbir zaman sevmedim, sevemedim. Bu rengi de seveceğimi hiç düşünmüyordum ama çok kibar durdu. Garip bir şekilde çok beğendim. 


Avon Color Trend Ruj - Raisin Wine

Color Trend rujlarla daha birkaç ay önce tanışma fırsatı buldum. Bu fırsat tabii ki böcelerin böcesi özi sayesinde doğdu :) Kendisi bana bi sürü cici ojeyle birlikte color trend'e ait 2 de ruj gönderdi. O iki rujdan Raisin Wine'ı gösterme zamanı şimdi! :) Teşekkürler tekrar canım özicim :) 


Kızıl saçlı olduğum için (sanki doğal kızılmışım gibi konuştum ama öyle değil, işin sırrı tabii ki koleston'da :P ) kendime her ruju yakıştıramıyorum. Kırmızı sürünce çok boğuyor. Pembeler de saçlarımla çok zıt duruyor. Pembeyle kırmızıyı oldum olası sevmem zaten birlikte. Saçlarımla sırıtmaması açısından böyle ara tonları seviyorum rujlarda. Raisin Wine'ı da çok sevdim. Uzunca bir süre de kullandım. Fakat yanına yeni rujlar gelince azıcık unutulmaya yüz tuttu sanki :(


Color Trend rujlar hakkında kuruttuğuna dair çok yazı okudum. Doğru, çok nemli rujlar değil bu serideki rujlar. Ama Flormar'ın rujları (pretty serisi hariç) ne kadar kurutuyorsa bu da o kadar kuruttu işte. Bu fiyata göre çoook iyi yani! Kaldı ki rujları kalın bir tabaka halinde sürmüyorum. Hafifçe dokundurup elimle dağıttığımda hem görüntü çok doğal oluyor hem de bahsedilen kuruluk sorununu yaşamıyorum. Kısacası ben Color Trend rujları çok sevdim. Etrafımda bir Avon satış temsilcisi olsa birkaç rengini daha almak isterim.


Yukarıdaki fotoğrafta ruju farklı yoğunluklarda uyguladım.


Son olarak kocaman bir muck size :P
Özi'nin blogu'na gitmek içinTIKTIK :)



Bitenler

Neredeyse blogu açalı bir sene olacak ama henüz bir "bitenler" yazısı yazamamıştım. Çünkü bir şey bitirdiğim yok-tu! :) 
Fakat yine de gördüğünüz üzere deodorant, vücut spreyi, parfüm ve aseton dışında ürün yok  bitirdiklerimin içinde. Aslında ben ne parfüm ne de vücut spreyi bitirebilirdim. Bu aralar cimriliğim tuttu. Bu tarzda yeni bir ürün almak hiiiiç içimden gelmedi. Stokları eriteyim dedim. 


Deodorant canavarı oldum çıktım. Sabun deo, roll-on deo sevmiyorum şahsen. Sprey forever! 

Glam up'ı geçen hafta almıştım fakat 35 ml'lik bir ürün bir haftadan fazla yaşamadı ne yazık ki. Zaten kokusu tam nefretlikti.
Wild flower'ın da kokusu muazzamdı. Annem her sıkışımda yeni parfüm mü aldın seeen kokusu çok güzel diyordu :p Sanırım sihirli bir koku olacak ki anneme her seferinde farklıymış gibi geliyordu :P 
Nivea pearl beauty ise zorla bitirdiğim bir ürün oldu. Pudralı oluşu ve kokusunun bayıklığı zorla bitirmeye yeterli bir sebep sanırım.
Bu arada ter kokusundan ya da aşırı terlemeden muzdarip bir insan olmadığım için deodorantların ne kadar etkili olduğu konusunda bir yorum yapamıyorum. 


Adidas Pure Lightness spreyi alalı sanıyorum bi 4-5 sene olmuştur. Kıyamadığımdan kullanmıyordum hehe :) Kokusu o kadar ferah ki... Tam anlamıyla ismiyle müsemma :) Sanırım unisex bir ürün.
Avon Balibliss de aynı şekilde bayıldığım ve kıyamadığım bir üründü. Ama dediğim gibi cimrilik tutunca kıyılamayanların da dibi görünüyormuş :)


Sıra parfümlerde. Öncelikle şunu belirteyim şu an bir sıkımlık bile parfümüm yok ühüüü :( Hiç bu kadar mağdur olmamıştım :P 



Incandessence benim abimlerde olduğum bir günün sabahında yengemin işe giderken ortalıkta bıraktığı kokuyla hipnotize olmamla tanıştığım bir koku.(Oha! Türkçede böyle bir cümle kurulamaz o.O) Evet evet, hipnoz etkisi yarattı bu parfüm bende! :) 4-5 şişe bitirdim Incandessence'den. Üstelik kalıcı olmayışları sebebiyle Avon parfümlerinden nefret ederken Incandessence'i 2'şer 2'şer sipariş ettim hep. Her şeyden çok çabuk sıkılan ben sanırım bu parfümden hiçbir zaman sıkılmam. 


Son olarak da aseton bitiriyorum ara sıra. Parmex'in kalitesini gayet yeterli buluyorum. Hanımeli çeşidinin kokusu da beni hiç rahatsız etmedi. Parmex bu asetonu üretimden kaldırmadıkça ben başka aseton denemem :)


Gönül isterdi ki bir ruj bir oje bir allık bitireyim. Ama olmayınca olmuyor işte. Bu konuda bir uzman olarak gördüğüm sevda s. azıcık işin inceliklerini öğretse de biz de bitirdik birkaç tane oje filan :p

Hoşçakalın.
♥ ♥ ♥

19 Haziran 2012 Salı

Amaçsız.







Şu yazıyı amaçsızca yazıyorum. Aklımda tek bir fikir bile yok ne yazacağıma dair. Sadece elim yeni kayıt butonuna gitti,, bakalım cicili bicili ojeler, rujlar olmadan da bir şeyler yapabilecek miyim dedim. Fotoğrafları süslemesi kolay tabii... 







Sanırım şu an biraz can sıkıntısı yaşıyorum. Gereksiz sıkıntılar değil tabii bunlar. Boşuna of puf edecek keyfî sıkıntılar yaratacak bir karakterim yok. Ya da bana da öyle geliyor olabilir. Bilmiyorum.






Bu arada bu "bilmiyorum" deyişime çok takık olan birisi vardı. Her bilmiyorum dediğimde suratı düşerdi. Ben de sık sık bir şeyleri hep bilemez oluyordum herhalde. Bak şimdi yine bilemedim...










Geceleri pencereyi açıp bütün ışıkları kapatıp pencerenin dibine oturup o şekilde bir saat geçiriyorum şu son günlerde. Dışarıdan tek tük sarhoş sesleri geliyor. Başka çıt bile çıkmıyor. O şekilde oturmaktan hiç sıkılmıyorum. Neyim var bilmiyorum. Bakın yine "bilmiyorum"... 








Bi mucize olsa kpss'den yana... Atansam... Hayali bile bu kadar uzak olmasa keşke.











Çok param olsa, hesaplayarak almasam bi şeyleri. Birini alınca diğerinden vazgeçmek zorunda kalmasam. Harçlıkla değil de kendi kazandığımla yaşasam.










* Tam şu anda içtiğim kolanın içinde minicik toz kadar böceğimsi bir şey gördüm. Tam girecek yeri bulmuşş! Devreleri tam anlamıyla yaktım şu anda! Bu olmamalıydıııııı!!! :((







Bu arada ben fotoğrafsız yazı yazma özürlüyüm. 
Bu kadar depresif başladığım bir yazıyı rengarenk bezedim, çok ciddiye alanım olur çoook! :D 

18 Haziran 2012 Pazartesi

Golden Rose 93

Yine günün ojesi niyetiyle paylaştığım ama aslında dünün ojesi olan bir ojeyle merhaba!
Golden Rose ojeleri genel itibariyle seviyorum aslında. Gayet orijinal renkler var mesela bu Paris serisinde de. Fakat şişe tasarımları hiç hoşuma gitmiyor. Çekmecelerde haddinden fazla yer kaplaması beni sinir ediyor. Şişe dibe doğru iyice genişlediği için oje miktarı birazcık azaldıktan sonra sürüm zorlaşıyor. Ojeyi fırçaya almaya çalışmak deli ediyor. En azından durum bende bu şekilde :) Bir de bu seride bazı ojeler var ki aman allahım resmen su gibi kıvamları! 10 kat sürsen bana mısın demezler. İşin özeti şu ki Golden Rose'un orijinalliğini ve yenilikçi yapısını seviyorum. Ama bu şişelerden vazgeçmeleri gerek artık. Lütfen! :P


Golden Rose 93 jel yapıda kırmızı-turuncu arası bir oje. Ojeler kurumadan önce parlak parlak durur ya hani. Golden Rose 93 kuruduktan sonra da o parlaklığını kaybetmedi! Bu yüzden kendisini umduğumdan daha fazla sevdim. Yapısı oldukça ince. 3 kat sürmekte fayda var malesef :( Fakat o parlak duruşu beni cezbetmeye yetti 




Bu arada uzun zamandır hiç bu kadar kötü sürmemiştim bi ojeyi :/ Bu aralar hep böyle sürüyorum. Hal böyle olunca da fotoğraflamaktan vazgeçiyorum. Ellerim titrekleşti. Tırnak diplerim kurudu sanki. Bi tuhaflaştı her şey... İçime sinmiyor.

Hoşçakalın

14 Haziran 2012 Perşembe

Sally Hansen-I Pink I Can - Chissa 337

Chissa 337'yi bütün ojelerimin üzerinde denemek istiyorum demiştim ya, denemeye başladım bile. Öncelikle 337'nin de içinde barındırdığı simlerin renginde olan mavi ve pembe tonlu ojelerin üzerinde denemek istedim. Yani mavi ve pembe tonlarının üzerinde muazzam olacağını düşünüyorum 337'nin.
Ennn tatlı pembe tonu olan Sally Hansen i pink i can'in üzerinde de çok güzel durmamış mı?


Chissa 337'yle tam anlamıyla aşk-nefret ilişkisi içerisindeyiz. Kattığı görüntüye bayılıyorum o yüzden bütün ojelerimin üzerinde onu görmek istiyorum. Ama kuruması imkansız bir oje olduğu için sürdükten sonra oldukça kin dolu olan bazı sözlerime maruz kalıyor :P 


Makinemin yine güzelliğini yansıtmakta yetersiz kaldığı görüntülerden birisi oldu bu kombinasyon. Gün ışığı tamam da bir de güneş vursa öyle çekebilsem fotoğrafları! 


Gördüğünüz gibi iki parmağım sola iki parmağım sağa bakıyor :D
Parantez gibi. Çarpık parmaklıyım :P


Hoşçakalın :*

Hello Kitty Lipgloss 07

Bir lipgloss aşığı değilim. Hatta sevmem, hiç sevmem kendilerini. Ama bazen saçların toplandığı (sanırım en son lisede yaptım bunu :P ) günlerde hafif ıslak görünümlü dudaklar göze cazip gelebiliyor. 


Hello Kitty lipgloss sanırım beni en rahatsız etmeyen glosstur şimdiye kadarki kullandıklarımdan. Dudaklardaki o ağırlık hissine katlanamıyorum genelde. Ama bu glossun yapısı o kadar yağlı ve ağır değil. Yormadı beni. Bir de misler gibi kavun kokuyor ki kavun sevmesem de kokusuna bayılırım ♥ O yüzden çok bayılmasam da sevdim ben bu glossu 


Ambalaj tasarımı yine harika yine harika! Ayrıca her ne kadar ben direkt kaldırıp atsam da ürünlerin kutulu olmaları daha özenli daha güzel geliyor bana. 


Bütün Hello Kitty ürünlerinde olduğu gibi bu ürünün de kutusunda içeriği hakkında bilgilendirme mevcut. 

Bu fotoğraf glossun rengini tam olarak yansıtıyor. Renk tonu çok hoşuma gitti fakat açıkçası dudağa verdiği renk çok "renksiz" kaldı. Keşke ambalajda görünen rengi dudakta yakalayabilseydim. 
O zaman belki de bütün bir yaz sıkılmadan kullanabilirdim. 


Malesef bunu bir kez daha anladım ki ben gloss insanı değilim. Elimde onlarca gloss var hangi akla hizmetle satın aldığımı bilmediğim. Renklerin cazibesi sanırım tam o anda devreye gidiyor :)) Bu gloss da çekmecedeki diğer glossların yanında duracak sanırım :( Birkaç kez daha o mis kavun kokusunun hatrına kullanabilirim ama <3


Dudak fotoğrafı çekmek çok çok çok zor bu arada! :((



11 Haziran 2012 Pazartesi

Woo 517

Yaz iyice kendini gösterdiğinden beri bu tarz göz alıcı ojelere elim daha sık gider oldu. (Her ne kadar her sürdüğümü artık fotoğraflayamasam da) 
Woo'nun 517 numaralı ojesi gerçekten tam bir neon. Fotoğraflarda gayet klasik bir pembe gibi çıkmış ama kendisi oldukça göz alıcı. Hatta bakarken gözlerimi yoruyor :) 


Ojede akşamdan kalma yastık izleri durumu mevcuttu. Ben de ertesi gün üzerine bir kat daha geçtim. Yani gördüğünüz hali 3 kat sürülmüş hali. Ama 2 kat da gayet yeterli. Ben  üçüncü katı yalnızca çizgilenmeleri kapatmak amacıyla sürdüm.


Ojenin rengini çok beğendim fakat daha ilk sürüşümde oje fırçada topak topak oldu. Kıvamı bozulmuş ojelere benzedi sanki. Bu durum beni gıcık etti haliyle. Rengini çok sevsem de sürmekte zorlanacağım ojelere elim pek gitmiyor. Daha ilk kullanımdan böyle olduğuna inanamıyorum. Sanırım birkaç damla oje çözücü damlatıp bir iki sefer daha kullanırım. Sanırım...


Ama rengi çok çokkk güzel kesinlikle. Her ne kadar fotoğraflarda belli olmasa da ben buradayım diyor. 


10 Haziran 2012 Pazar

8x4 Glam Up Deodorant

Bitirip yenisini aldığım nadir kozmetik ürünlerinden biri de deodoranttır herhalde. Diğerleri de şampuan, aseton, parfüm gibi şeyler. Yenisini aldığımda zevk duyamayacağım şeyler yani :p Ne olurdu şöyle bir ruj bitirsem, oje bitirsem. Varsa yoksa renksiz, bitmesi gereksiz şeyler. 


Birkaç gündür deodorantım yoktu. Bitirdiğim gibi yedeklemediğim bir ürün aynı zamanda kendisi. Az önce Migrosa gidince alayım dedim. Rafları kurcalamayı pek sevmediğim için gözüme ilk çarpanı aldım. Ambalajı çok hoşuma gitti ama kesin bu şekerli bi kokudur deyip mini boyunu aldım. İyi de etmişim. Deodorant dediğin böyle buram buram kokmayacak arkadaş! Neyse zaten 35ml'lik bir şeyin bendeki ömrü bir haftadan fazla olmayacağına göre bir hafta bu şekerli kokuya tahammül edebilirim. O da bu kokoş ambalajının hatrına. Keşke daha ferah koksaydı, ühü!


9 Haziran 2012 Cumartesi

Flormar 430 Chissa 337

Merhaba,
Tırnaklarımın şekli uzun zamandır pek hoşuma gitmediği için sürdüğüm ojelerden zevk duyamıyordum. Dolayısıyla fotoğraflarını çekme zahmetine bile girmiyordum :P Fakat bu görüntüyü pek bi sevdiğim için bloga mutlaka eklemeliyim diye düşündüm :) Sizce de güzel değil mi amaaa? 


İki kat Flormar 430'un üzerine bir kat Chissa'nın holografik etiketine sahip olmasına rağmen simli olan ojesini sürdüm. Numarası 337.
Flormar 430'u geçen yaz almıştım. Aldığımdan beri de hiç kullanmadığımı fark ettim. Sanırım mavinin bu tonları bana göre değil. Ama Chissa 337'ye birbirlerine çok yakıştılar. Artık dibini görene kadar kullanırım ^.^


Chissa'nın bu ojesini bütün kremsi ojelerimin üzerinde denemek istiyorum. Gerçekten çok güzel bir ışıltı katıyor ojeye. Üzerine ekstra bir sim uygulanmış gibi görünmüyor, ojeyle bütünleşiyor.


Chissa 337 ile bir sorunumuz var. Kendisi kurumak bilmiyor :( Bu da küçümsenecek bir kusur değil bana göre. 


Chissa 337 ile Flormar 430'un birlikteliğini sevdiniz mi? :)

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...